Çelik: Türkiye’nin gücü kimse için tehdit değildir

Ankara, 2 Eylül (Hibya) - AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti Genel Merkezi’nde düzenlenen MYK toplantısının ardından açıklama yaptı.

Çelik: Türkiye’nin gücü kimse için tehdit değildir

AK Parti Sözcüsü Çelik’in konuşmasından bazı satır başları şöyle:

“Birinci gündemimiz, her zaman olduğu gibi Netanyahu hükümetinin, her geçen gün daha fazla katliam yaparak Gazze’deki soykırımı devam ettirmesi. Dünyanın gözü önünde Gazze’nin işgal edilmesine dair talimatlar verildiği ve buna göre harekat planları hazırlandığı açık bir şekilde ifade ediliyor. Bu doğrusunu söylemek gerekirse Nazilerin yaptığı cinayetleri bile geride bırakacak, insanlık tarihinin en hunharca, en barbarca katliam siyasetinin, soykırımın bir örneğidir. Bunu gerçekleştirenlerin, eninde sonunda bir insanlık mahkemesinde yargılanması, insan haysiyetinin, insan onurunun ve insanlık adına varolan bütün değerlerin gereğidir.

Tüm bunlar olurken esasında bütün dünyada Filistin Devleti’nin tanınması yönünde çok anlamlı, çok değerli bir hareketlilik var. Tam bu hareketlilik karşısındaysa ABD yönetiminin, Filistinli yetkililerin vizelerini iptal etmesi son derece yanlış olmuştur.

BM gibi meşru otoritelerin, devletlerin sesini duyuracağı bir platformun işlevsizleşmesi ve zemininin kaybolması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla gerek Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın, gerek diğer diğer yetkililerin vizelerin iptal edilmesi adaletsiz ve hakkaniyetsiz bir karardır.

Bu karardan geri dönülmesi gerekir. Her meselede olduğu gibi Filistin meselesinde de saldırıya uğrayanların, soykırıma maruz kalanların sesinin duyulması meselenin doğası, hakkaniyeti ve adaleti gereğidir.

Vizelerin iptaliyle ilgili karar düzeltilmediği takdirde orada pek çok devlet başkanı, hükümet başkanı, Filistin’in sesi olacaktır.

Filistinli yetkililere izin verilmese bile Sayın Cumhurbaşkanımızın yapacağı konuşmanın, Filistin’in en gür sesi olarak Birleşmiş Milletler’de ve bütün dünyada yankılanacağını görüyoruz, değerlendiriyoruz.

Bütün dünyada yankılandığı gibi ülkemizin savunması açısından da son derece önemli bir eşik geçilmiş oldu. Görüldüğü gibi geçmişte sıradan bir tabanca almak başvurduğumuzda bize bunları bile vermeyenler, ambargo uygulayanlar, bütün Türkiye’nin savunma sanayiinin geldiği noktayı manşetlerinden indiremiyorlar.

Bizim savunma sanayiimiz kimse için bir tehdit değil. Kendi milli güvenliğimiz için bunu gerçekleştiriyoruz, bu başarılara imza atıyoruz.

Bazı komşu ülkeler, Türkiye’nin Çelik Kubbe’de attığı imzanın kendileri için tehdit oluşturduğunu söylüyor. Onlara bir kere daha ifade ediyoruz. Türkiye’nin gücü kimse için tehdit değildir. Türkiye’nin gücü, barışın teminatıdır. Ama Ege’de, Akdeniz’de, başka yerlerde hiç kimsenin yanlış işler peşinde koşmaması lazım. Meseleleri masada, müzakereyle, diplomasiyle halletmemiz lazım. Bu işlerin sahaya kalmaması lazım.

Terörsüz Türkiye konusu, her zaman gündemimizde. Sayın Cumhurbaşkanımız, Genel Başkanımız, açılış konuşmasında da bu konuya değindi. Biliyorsunuz Sayın Devlet Bahçeli’nin, tarihi çağrısı, Sayın Cumhurbaşkanımızın devlet başkanı olarak koyduğu iradeyle, Cumhur İttifakı bu konuda yekpare bir şekilde bu konuyu sonuca ulaştırmaya kararlı olduğunu, süreci başlatan taraf olarak da ifade etmişti.

Terörsüz Türkiye süreciyle, terörsüz bölge süreci iki ayrı süreç değildir. Bunlar entegre süreçlerdir. Çünkü bunlar, ülkemize dönük terör tehdidi, topraklarımızın içinde gerçekleştiği gibi asıl merkezleri topraklarımızın dışındaki ülkelerdedir. O ülkelerdeki otoriteler, bu tehdidi bertaraf edecek bir irade ortaya koymayınca, Türkiye Cumhuriyeti, BM Şartı’nın kendisine verdiği yetki çerçevesinde bu terörle mücadelesini uluslararası hukuka uygun olarak sürdürmüştür. Dolayısıyla Terörsüz Türkiye ile terörsüz bölge sürecini birbirinden ayırmaya çalışmak sağlıklı bir yaklaşım değildir.

Komşumuz Suriye’nin egemen bir devlet olarak, toprak bütünlüğüne sahip, tek ülke, tek Suriye ve tek ordu temelinde geleceğe bakmasının, şimdiye kadarki yaşanmış deneyimler çerçevesinde en doğrusu olduğunu düşüyoruz.

Sadece bazı yayınlarda ‘kayyum atandı’ falan deniliyor. Halbuki yargı süreci, gördüğümüz kadarıyla devam ediyor. Mahkeme orada ihtiyati tedbir kararı almış. Daha önceki bir CHP il yönetimini tekrar atamış. Bu ihtiyati tedbir olarak gündeme gelmiş bir şey. Tabii biz, siyasi partilerin bu şekilde gündeme gelmesini istemeyiz. Ama siyasi partiler açısında herhangi bir usulsüzlük varsa da bunu mahkemenin tespit etmesi ve bununla ilgili adım atması da işleyen yargı süreciyle ilgidir. O bakımdan onunla ilgili herhangi bir detay, değerlendirme yapmamız doğru değil. Ama görüldüğü kadarıyla CHP yönetimi alınmış ve daha önceki bir CHP il yönetimi oraya ihtiyati tedbir açısından koyulmuş. İtiraz süreci devam ediyor. Biz de onu takip ediyoruz.  

Hele de bir kadını teşhircilikle suçlamak, son derece münasebetsiz, uygunsuz, insanlık sanatı olarak hekimlikle hiçbir şekilde bağdaştırılamayacak bir yaklaşımdır. Bir hekim, bir hastaya baktığı zaman onun cinsiyetini, kılık-kıyafetini, etnik ya da mezhebi aidiyetinin ne olduğunu görmez, zengin ya da fakir olup olmadığını görmez. Gerçek bir hekim, insanlık sanatına adanmış, şifaya adanmış bir hekim sadece karşısındakini tedavi etmeye ve şifa vermeye dönük bir motivasyon içerisinde olur. O yaklaşım, tabii ki yanlıştır. Ama tabii ki hekimlerimizin, sağlık çalışanlarımızın, vatandaşlarımıza şifa vermek için her gün yaptıkları fedakarlıkları da görüyoruz.

Gerçekten CHP yönetiminde ve CHP Genel Başkanında ciddi bir siyasi navigasyon problemi var. Neyi nereye söyleyeceği konusunda gerçekten büyük bir kafa karışıklığı var.”

  Hibya Haber Ajansı